1. Haberler
  2. Ekonomi
  3. Gıda, anında politize edilebilecek bir konu!

Gıda, anında politize edilebilecek bir konu!

featured
gida-aninda-politize-edilebilecek-bir-konu.jpg
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üsküdar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Kimyagerler Derneği iş birliği, Tarım ve Orman Bakanlığı desteğiyle bu yıl “Gıda Üretiminde Sürdürülebilirlik” temasıyla düzenlenen “4. Uluslararası Gıda Kimyası Kongresi”, 8-11 Mayıs 2025 tarihleri arasında Antalya/Kemer’deki Juju Premier Palace Hotel’de gerçekleştirildi.

Kongre kapsamında gerçekleştirilen özel oturumda ana konuşmacı olarak yer alan Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak “Krizler Yüzyılında Gıda Arzında Riskler ve Fırsatlar” konulu konuşma yaptı.

“Ne anlatırsak anlatalım, konuyu getiriyoruz kendi alanımıza, siyaset alanına.” diyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Kaynak, siyasetin her şeyle bağlantılı olduğunu ve dünya siyasetinin herkes için izlemeye değer ve önemli bir faktör haline geldiğini belirtti.

21. yüzyıl bir “krizler yüzyılı” 

21. yüzyılın bir “krizler yüzyılı” olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kaynak 21. yüzyıla girerken “Y2K sendromu” olarak bilinen bilgisayar sistemlerinin çökebileceği endişesinin yaşandığını ancak bunun gerçekleşmediğini belirterek, Birleşmiş Milletler zirvesinde çizilen iyimser tablonun, 11 Eylül saldırılarıyla kısa sürede dağıldığını vurguladı.

Bu saldırının, küresel güvenlik algılarında ciddi bir kaymaya yol açtığını ve devletlerin kaynaklarını askeri harcamalara yönlendirdiğini ifade eden Prof. Dr. Kaynak, savunma harcamalarının 750 milyar dolardan 2,5 trilyon dolara çıktığını, petrol fiyatlarının rekor seviyelere ulaştığını ve bir korku atmosferinin oluştuğunu, aynı zamanda, İslam dünyasının “öteki” olarak konumlandırıldığını ve bunun bir düşman ihtiyacını karşıladığını kaydetti.

İkinci büyük krizin 2008-2009 ekonomik krizi olduğunu ve bu krizle birlikte devletin yeniden bir iktisadi aktör olarak sisteme dahil olduğunu belirten Prof. Dr. Kaynak, şirket CEO’larının devletler tarafından atanabilir hale geldiğini, üçüncü krizin ise pandemi olarak ortaya çıkan sağlık krizi olduğunu ve bu krizin devletin bireyler üzerindeki biyopolitik iktidarını sağlamlaştırdığını, aşı zorunluluğu, seyahat kısıtlamaları gibi uygulamalarla bireylerin yaşamlarının kontrol altına alındığını vurguladı.

Mental hastalıklar için harcanan para 2024 itibarıyla 5 trilyon dolara ulaştı

Prof. Dr. Kaynak, bu üç küresel krizin, korku, kaygı ve aşırı güvenlikleştirme ortamı yaratarak 21. yüzyıl dünyasını şekillendirdiğini belirterek, savunma harcamalarının yanı sıra mental hastalıklar için harcanan paranın 2024 itibarıyla 5 trilyon dolara ulaştığını ve 2030’da bu rakamın 16 trilyon dolara çıkmasının beklendiğini ifade etti. Prof. Dr. Kaynak, “Bu bizlerle ilgili birtakım projelerin olduğu, bizlere bir şey yapılacağını da gösteren bir faktör. Korkularımız mı artacak, kaygılarımız mı artacak? Artık önümüzdeki dönemlerde göreceğiz.” dedi.

Küresel bir siber saldırı ciddi sonuçlar doğurabilir

Prof. Dr. Kaynak, 21. yüzyılın ilk 25 yılında üç büyük küresel krizle karşılaşıldığını belirterek, dördüncü bir krizin nereden geleceğinin belirsiz olduğunu ancak siber alanın potansiyel bir kaynak olabileceğini söyledi. Kripto para piyasalarına ve bulut sistemlerine bağlı dijital varlıklara yönelik küresel bir siber saldırının ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kaynak, bu tür bir saldırının, tarımsal üretimden lojistiğe, imalattan perakendeye kadar gıda sektörünün her aşamasını felç edebileceğini ifade etti.

İspanya ve Portekiz’deki kısa süreli elektrik kesintilerinin bile trilyonlarca dolarlık zararlara yol açtığını hatırlatan Prof. Dr. Kaynak, kripto para piyasalarındaki büyük değerin de siber saldırılara karşı güvensiz bir ortamda bulunduğu söyledi.

Bir diğer potansiyel kriz alanının ise sosyal medya ortamında yaratılabilecek kaygılar, endişeler ve büyük kitle hareketlenmeleri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kaynak, Arap Baharı’nın bir “Twitter devrimi” olduğunu hatırlatarak, X gibi platformların siyasi amaçlarla kullanılabildiği, bot hesaplar ve sahte haberlerle kitlelerin yönlendirilebildiğini vurguladı.

Gıdanın politize edilmesi ve ticari yaptırımlar

Gıda meselesinin hayati önem taşıdığını ve anında politize edilebilecek bir konu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaynak, ülkeler arası ilişkiler bozulduğunda gıda ürünlerinin bir yaptırım aracı olarak kullanılabildiğini belirtti.

Prof. Dr. Kaynak, “Senin domatesini almıyorum diyor mesela. Rusya’yla problem yaşıyorsun, ‘almıyorum’ diyor. ‘İçinde pestisit vardı’ gibi bir şey uyduruyor mesela.” diyerek, bu tür durumların temel sebebinin genellikle gerçekten bir sağlık riski değil, siyasi baskı oluşturma amacında olduğunu, desteklenmek istenen ülkeden zararlı da olsa ürün alınırken, karşı çıkılan bir ülkenin ürünlerinin alınmayarak ekonomik zarar verilmeye çalışıldığını kaydetti.

Bir başka önemli kriz alanı olarak iklim krizi…

Bir başka önemli kriz alanı olarak iklim krizine dikkat çeken Prof. Dr. Kaynak, tarihteki büyük gıda krizlerinin iklimsel değişimlerle bağlantılı olduğunu hatırlattı. 1600-1750 yılları arasındaki Avrupa’daki iklimsel soğuma döneminin büyük kıtlıklara yol açtığını kaydeden Prof. Dr. Kaynak, günümüzde de belli bölgelerin sular altında kalması, bazı ürünlerin iklim değişikliği nedeniyle yetiştirilememesi, toprağın zehirlenmesi, kirlenmesi ve kuraklık gibi sorunların ciddi gıda krizlerine yol açabileceğini söyledi.

Küresel iklim krizinin sadece gıda şokları yaratmakla kalmayıp, uluslararası göçleri tetikleyebileceğini, su krizlerine yol açabileceğini ve büyük nüfus hareketlerine neden olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kaynak, “Türkiye de iklim krizinden en çok etkilenecek olan toprak alanlarının başında geliyor.” diye konuştu.

Grönland’ın altı ciddi doğal kaynaklarla dolu 

İklim krizinin bir diğer etkisinin ise yeni ticaret yollarının ortaya çıkması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kaynak, dünyanın gözünün Arktik bölgesinde olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

“Grönland, yüzölçümü açısından Türkiye’nin yaklaşık 2,5 katı büyüklüğünde devasa bir bölge. Peki neden bu kadar önemli? Çünkü günümüzde dünyanın en büyük enerji rezervleri artık bu bölgelerde yer alıyor. Grönland’ın altı ciddi doğal kaynaklarla dolu. Üstelik iklim krizi nedeniyle buzullar hızla eriyor ve bugüne kadar kimyasal görmemiş, tertemiz, tarıma elverişli alanlar açığa çıkıyor. Örneğin, Sibirya artık ekip-biçilecek hale gelmeye başladı. Kuzey Denizi ise lojistik açıdan büyük bir avantaja sahip olmaya başladı. Çünkü dünyanın kutup bölgesi, yapısı gereği dar bir alan; bu da kuzeyden yapılan seyahatleri ve taşımacılığı çok daha kısa sürede ve ekonomik hale getiriyor. Şu anda kullandığımız tüm büyük ticaret yolları güneyde ve daha uzun mesafelere yayılmış durumda. Ancak kuzeye yöneldikçe, bu mesafeler kısalıyor ve büyük bir lojistik kapasite ortaya çıkıyor. İklim krizi, sadece çevresel etkilerle değil, aynı zamanda enerji kaynakları ve küresel ticaret yolları üzerinde de büyük bir değişim yaratacak gibi görünüyor.”

Günümüzdeki çatışmaların büyük bir kısmı ticari koridorların yeniden şekillenmesiyle ilişkili

Gıda konusunda bir diğer önemli meselenin ticari koridorlar ve bunlar arasındaki rekabet olduğunu belirten Prof. Dr. Kaynak, günümüzdeki çatışmaların büyük bir kısmının ticari koridorların yeniden şekillenmesiyle yakından ilişkili olduğunu ifade etti.

Günümüzde ortaya çıkan ticari koridorların ambargolara karşı yeni alanlar açma amacı taşıdığını belirten Prof. Dr. Kaynak, 2023 yılında anlaşması yapılan AYMEK (Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru) koridorunun oyun değiştirici bir faktör olduğunu, bu koridorun Mumbai’den başlayıp Dubai üzerinden Arap Yarımadası’nı geçerek İsrail’deki Hayfa Limanı’ndan Pire’ye kadar uzanacağını anlattı. Prof. Dr. Kaynak, yol üzerinde Kıbrıs’ın bulunduğunu ve bu durumun Türkiye için riskler barındırdığını ifade etti.

AYMEK koridorunun dışında, güney koridoru olarak bilinen ve Çin’den, Hindistan’dan gelen ticari ürünleri Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden taşıyan bir başka önemli güzergahın da Gazze açıklarından geçtiğine işaret eden Prof. Dr. Kaynak, bölgedeki jeopolitik gelişmelerin gıda arzı üzerindeki etkilerine dikkat çekti.

Gazze bölgesi uluslararası bir limana dönüştürülmek isteniyor

Küresel gıda arzının güvenliğinin, günümüz dünyasındaki jeopolitik gelişmelerin ve ticari koridorlar üzerindeki rekabetin merkezinde yer aldığını vurgulayan Prof. Dr. Kaynak, Gazze meselesinin uluslararası bir sorun haline gelmesinin altında, bölgenin uluslararası bir limana dönüştürülme isteğinin yattığını belirtti.

Donald Trump’ın dünyaya emlak piyasası gibi baktığını ve Gazze’yi “çok güzel bir gayrimenkul” olarak gördüğünü ifade eden Prof. Dr. Kaynak, Amerika’nın Alaska ve Louisiana’yı satın almasını örnek göstererek, Batı’nın toprağa özel mülkiyet ve parasal bir değer olarak baktığını söyledi.

Gazze’nin İsrail’e bırakılmayan ancak uluslararası bir yönetimle açık bir liman haline getirilmeye çalışıldığını ve bölgedeki nüfusun seyreltilerek farklı bir yapı oluşturulmak istendiğini anlatan Prof. Dr. Kaynak, “Temel mesele ticari koridor açılması. Kimse insanlarla falan çok fazla ilgilenmiyor.” Diye konuştu.

PKK terör örgütünün silah bırakma ihtimaline değinen Prof. Dr. Kaynak, bu durumun Ortadoğu’daki yeni düzen arayışlarıyla bağlantılı olabileceğini söyledi. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından Netanyahu’nun “Bu bir yeni düzen harekatı” açıklamasını hatırlatan Prof. Dr. Kaynak, bölgede devlet dışı aktörlerin rolünün azaldığı, devletten devlete ilişkilerin ön plana çıktığı bir döneme girildiğini belirtti.

Türkiye’nin Zengezur koridorunu açması

Türkiye’nin de Zengezur koridorunu açarak orta koridor stratejisini hayata geçirmeye çalıştığını belirten Prof. Dr. Kaynak, bu yolla Azerbaycan ve Türk Cumhuriyetlerinden gelen ticaretin Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasının hedeflendiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Kaynak, Azerbaycan ile İsrail arasındaki ilişkilerin Türkiye’yi Gazze konusunda zor bir dengeye soktuğunu ifade etti.

2022’de yapılan tahıl koridoru anlaşması…

Bütün ticari koridorların gıda güvenliği ve gıda arzının güvenliği açısından hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaynak, Karadeniz’in dünyanın en önemli tahıl ambarlarından biri olduğunu ve Türkiye’nin bu bölgeden gelen tahıl için bir geçiş alanı oluşturduğunu, 2022’de yapılan tahıl koridoru anlaşmasının dünya açısından çok önemli olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı uluslararası alanda ön plana çıkardığını ifade etti.

Gıda arzındaki küresel dengesizlikler ve potansiyel riskler

Amerika’nın dünyanın önemli tahıl ambarlarından biri olduğunu ve rahatlıkla üretim yapıp satabildiğini belirten Prof. Dr. Kaynak, Afrika’da ise işlenemeyen kaynakların bulunduğunu, Sudan gibi ülkelerin aslında en verimli tahıl kuşakları arasında yer alabileceğini ancak paylaşım savaşları nedeniyle bu potansiyelin kullanılamadığını ifade etti.

Gıda güvenliği açısından önemli bir risk olarak “agroterörizm” kavramına dikkat çeken Prof. Dr. Kaynak, tarımsal alanlara yönelik terör saldırılarının mümkün olduğunu söyledi.

Dünyada 344 milyon insan açlık tehdidiyle yaşıyor

İnsanların gıdaya ulaşımlarını engellemenin, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temel basamağı olan fiziksel ihtiyaçlara yönelik bir saldırı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaynak, bu durumun güvenlik ihtiyacını da ortadan kaldırarak insan olmanın gerektirdiği bütün güvenlik damarlarını kestiğini ifade etti.

Prof. Dr. Kaynak, “Dünyada 344 milyon insan açlık tehdidiyle yaşıyor, yaklaşık 2 milyon insan açlıktan ölmek üzere ve önemli bir bölümü Gazze’de bulunuyor. Türkiye’de bile yetersiz beslenme ciddi bir problem. Devlet okullarındaki çocukların yaklaşık yüzde 60’ı kahvaltı etmiyormuş, yüzde 10’a yakın bir bölümü akşam yemeği yemeden yatıyormuş. Türkiye’de de artık derin yoksulluk dediğimiz bir şey var. Açlıkla terbiye ediliyor insanlar. Bu nedenle gıda meselesini ön plana çıkarmamız kaçınılmaz.” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin kendisini diğer ülkelerden farklı bir şekilde koruma altına alması…

Uluslararası ilişkilerdeki güç dengelerine de değinen Prof. Dr. Kaynak, “Amerikan kartalına güven olmaz. Rus ayısıyla dansa kalkılmaz ama Çin ejderhasına çok yaklaşırsak da elimiz yanar.” diyerek Türkiye’nin dikkatli bir denge politikası izlemesi gerektiğini vurguladı.

Prof. Dr. Kaynak, “Türkiye’nin kendisini diğerlerinden ayrı bir biçimde korumaya alması, bizim çocukluğumuzdaki gibi kendi kendine yeten, kendi gıda güvenliğini kendisi güvenceye alan bir ülke olmaya başlaması aynı zamanda stratejik bir güvenlik tercihidir.” diyerek sözlerini tamamladı. 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

0
joy
Joy
0
cong_
Cong.
0
loved
Loved
0
surprised
Surprised
0
unliked
Unliked
0
mad
Mad
Gıda, anında politize edilebilecek bir konu!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Menik Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Follow Us